Biz insanlar dört kez doğuyoruz: İlk doğum
annenin bebeğinin olacağını öğrendiği andır. Embriyonun ilk
görüntülendiği an hücresel doğumun gerçekleştiğini andır. İkinci doğum
dokuz ay on günlük serüvenin sonunda bebeğin dünyaya gelmesidir. Bu
fizyolojik bir doğumdur. Üçüncü doğum ise psikolojik doğumdur ve
fizyolojik doğumdan hemen sonra anneyle bebeğin ilk karşılaştığı,
birbirleri ile ilk temas ettikleri andır. Dördüncü doğum da çocuğun
okula başlamasıyla gerçekleşir. Her doğum anı ve sonrası insan yaşamı
için kritik anlardır. Bu anlarda ortaya çıkabilecek komplikasyonlar
kalıcı sorunlara neden olabilir.
İlk kez okula başlayacak olmak çocuk ve ailesi için kaygı verici
olabilir. Çocuğun temel kaygıları; reddedilme, kaybolma ve okul
yaşamının üstesinden gelememe kaygısıdır. Okula başlayacak çocuk, okulun
büyük yapısı ve kalabalık ortamı karşısında kendini güçsüz ve yetersiz
hissedebilir. Güvenle bağlanacağı ve sığınacağı bir liman arar. Bu liman
da çoğunlukla öğretmendir. Çocuk öğretmeni tarafından kabul gördüğünü
ve onaylandığını hissettiğinde söz konusu kaygılarını kontrol etmeye ve
okula uyum sağlamaya başlar. Nasıl ki fizyolojik doğumdan hemen sonra
anne ile bebek arasında duygusal bir bağ oluşuyor ve bu bağ sayesinde
bebek kendini güven içinde hissedebiliyorsa okula yeni başlayan çocuk da
öğretmenle kuracağı bağ sayesinde okulda kendini güvende hissedebilir.
Çocuğun okula alışmasında ve uyum sağlamasında engel olan bir başka
etken de başta anne olmak üzere ailenin çocukla ve okulla ilgili kaygılı
olmasıdır. Anne babanın, çocuklarının okul yaşamının üstesinden
gelemeyeceği, okulun tehlikelerle dolu bir yer olduğu ve çocuklarının
zarar görebileceği vb. endişeleri çocuğun kaygısını tetikleyebilir ve
okula uyum sağlamasını zorlaştırabilir. Ayrıca annenin çocuktan
ayrılmaya henüz hazır olmaması yani çocuk okula başlarken onunla
“vedalaşamaması” okula uyumu zorlaştıran etkenlerdendir. Bu durumda
çocuk annenin ve çocuğun kaygıları karşılıklıdır: Anne çocuğun başına
kötü bir şey gelebileceği endişesini yaşarken çocuk da okuldayken
annesinin başına kötü bir şey gelebileceğinden endişelenir.
Okul başladıktan üç hafta sonra hala uyum sorununun yaşanması ve
çocuğun okula gitmeyi reddetmesi anne ve çocukla kaygı konusunda
çalışmayı gerekli kılabilir. Böyle bir durumda anne – çocuk ilişkisi,
çocuğun mizacı, çocuğun yaşadığı uyum sorununa öğretmenin ve okulun
yaklaşımı ele alınarak çocuğa yardımcı olunabilir. Gerekirse çocuk için
özel bir oryantasyon programı hazırlanabilir. Okullarda oryantasyon için
ayrılan zamanın asla boşa geçen bir zaman olarak değerlendirilmemesi
gerekir. Oryantasyon dönemi çocuğun okula tutunma ve kök salma
dönemidir.
Öğrencilerin okulda temel varoluş ihtiyaçları benzerdir. Bunlar:
• Bir
birey olarak öğretmeni ve arkadaşları tarafından fark edilmek,
önemsenmek ve kabul görmek (isminin söylenmesi, grup oyunlarında yer
alabilmesi, en az bir arkadaşı ile yakınlık kurabilmesi vb.) Çocuk için
okulun en heyecan verici yanı sosyal yanıdır: oyun oynamak, şakalaşmak,
yarışmak, sohbet etmek, yakın dostluklar kurmak okulun gülen yüzüdür.
• Ders
ve etkinliklerde “anlıyorum, öğreniyorum ve üstesinden gelebiliyorum”
duygusu, çocuğun okulda en temel varoluş ihtiyaçlarındandır. Bu
ihtiyacın öğretmen ve okul yöneticileri tarafından gerçekten önemsenmesi
gerekir.
Çocuğun okulun büyük sınıflarında (ikinci sınıf ve sonrası) olmasına
karşın hala okula uyum sağlayamaması ve okula gitmeyi reddetmesi çocuğun
profesyonel bir değerlendirmeye ve yardıma ihtiyacı olduğunu gösterir.
Böyle bir durumda çocuğun dikkat kontrolü, okuma, yazma, matematik ve
sosyal ilişkiler açısından değerlendirilmesi ve gerekirse çocuk için
özel bir yardım planı oluşturulması gerekir.
Esenlik, güzellik ve başarılarla dolu bir yıl dileğiyle.
Süleyman Hecebil
Klinik Psikolog
Yönder Okulları ve Küçük Şeyler Anaokulları Kurucusu